Pazarlamanın Konya Tekniği..??

Yol kenarlarında eskici arabasıyla ilerleyen eskiciler görürsünüz. Dikkat
ediyorum bunların hepsinin arabasında birer tane eski, altın renkli gramofon
var. Bu ne demektir ? demek ki daha önce bir eskici tesadüfen bir gramafon denk
getirdi, yol kenarında ilerlerken buna hemen bir müşteri buldu. Baktı ki;
gramofon hemen müşterisini buluyor, bu eskiciler de arabalarına bir tane
koyarak sanki az önce bir yerden uygun fiyata düşürmüş ve ellerinde sadece bir
tane varmış gibi arabalarında dolaştırıyorlar.

Tüketici fırsatlara karşı duyarlıdır, adeta faydalanmak için yarışır. Elde
edilen fayda yanında diğerlerinden öne geçme, fırsatı gören “uyanık adam” olma
da cezp edicidir.

Ankara siteler girişindeki köprü altında her gün sabah bir simitçi çocuk
bekler. Elindeki simitler yollara saçılmış , ağlar vaziyette orada bekliyor. Bu
simitçi şunu keşfetmiş; simit satmaktan daha kolay bir yol var, o da tüm
simitlerin parasını almak. Bu simitçi çocuğunu başına daha önce şöyle bir olay
gelmiştir muhtemelen; bir gün simitlerini yolda yürürken düşürmüş, ona acıyan
birisi aracını durdurarak simitlerinin parasını ödemiş. Simitçi çocuğun aklında
hemen bir pazarlama kıvılcımı yanmış olmalı.

Bunlar bir simitçi ve eskicinin deneyimleriyle buldukları satış yöntemleri.
Bu eskici de ilk etapta mahalle aralarında “ eskici “ diye bağırarak satış
deneyimine başladı. Sonra müşterilerini gözlemledi, fırsat unsurunu
tanımlayamadı, anlatamadı ama deneyimleriyle hayata geçirdi…

Bir dolmuşçunun, araçta tek başına bekleyen yolcusunun, bu araç
kalkmayacak, diye kızıp araçtan inmesini önlemek için ara sıra gaza basıp
yolcuya hemen kalkacakmış intibası yaratması gibi herkes pazarlamayı yaşıyor. Herkesin öğrendiği, gördüğü yöntemler var. O yüzden; bir bilenden öğreneceksin, bir de yapandan…

Dünya gazetesinde zaman zaman bölge temsilcileri ile toplantılar yapılır.
Dünya’nın satış felsefesi diğer gazetelere göre farklıdır. Abone sistemi
yaygındır. Amaç kapınıza kadar gazetenizi getirmektir. Abonelerin büyük bir
kısmı işyerleridir. Sistem oturmuştur. Abone sayısı zaman zaman 40 binlere
ulaşmıştır. Bugünü bilmiyorum tabii.

Abone sistemi sonuçta pazarlama servisinin çok güçlü olmasını gerektirir.
Bu nedenle bölge temsilcileri ile sık sık toplantılar yapılır. Pazarlama
teknikleri tartışılır.

Yine böyle bir toplantıda kürsüde yeni
pazarlama müdiresi var. Bölgeden gelen arkadaşlara “pazarlama nasıl yapılmalı?”
konusunda seminer veriyor. Onlara pazarlama tekniklerini anlatıyor. Yabancı
kitaplardan örnekler veriyor. Herkes pür dikkat dinliyor. Sıra bölge
temsilcilerinin abone sayısını arttırmada ne gibi teknikler kullandıklarına
geliyor. Çoğu yöresinin özelliklerine göre pazarlama yaptığını anlatıyor.
Bazıları abone parasını peşin alıyor, bazıları almıyor. Zira bölgesinde herkes
birbirine güveniyor. Yani yeni deyimle insana “güvenmiyor musun bana “ diyen
yok. Şöyle bir sonuç çıkıyor ortaya. Kitaplar güzel yazıyor yazıyor da bazı
teknikler bizim kültürümüze uymuyor. Zira farklı bölgelerde farklı kültürler var
ve bunlara merkezin belirlediği bir sistemi uygulamak mümkün değil.

Aslında  pazarlama müdiresi tüm bölgeyi gezecek, tek
tek kültürleri görecek ve ona göre her bölge için farklı bir pazarlama tekniği
belirleyecek ve onu anlatacak.. Ama kazın ayağı pek böyle değildi. Merkezden
yönetimin tipik örneği. Neyse.  Son
olarak Konya temsilcisi söz istedi. Konya temsilcisi de Konya’da oturuyor ama
aslen Karadenizli. “Valla” diye söze başladı: “Tüm bu anlattığınız metotlar çok güzel. Bizim
Konya’da bu pazarlama sistemi ile hiçbir abone yapamazsınız” ve nedenini şöyle
anlattı: “Bakın benim öyle kapı kapı dolaşacak elemanım yok. Olsa da bir işe
yaramaz. İşyerlerine uğra, ağabey abone olur musun de. Ya da git, hal hatır
sor. Samimi ol. Ve işyerlerini de abone yap. Mümkün değil. Siz bu şekilde
çalışırsanız aç kalırsınız bizim oralarda. Peki diye sordular. Sen bu kadar
aboneyi nasıl yaptın? Ben ne mi yaptım? Basit bir yöntem benimkisi. Adamlarım
cami imamları. İmamlar, sabah ezanından sonra camiye namaza gelenleri önce
abone yapıyorlar, sonra abone olanlar her sabah gelip gazetelerini alıyor,
namazını kılıyor ve işyerine gidiyor. Namaza gelmeyenlerin gazeteleri
saklanıyor, ertesi sabah alıyor. Aslında iş yeri sahipleri sabah namazını
kaçırmazlar. Gazetemize çıplak kadın fotoğrafı konulmaması da büyük avantaj.
Sonunda imamda bu işten para kazanıyor. Biz de. Bana sadece merkezden sabah
namazından önce gazeteyi ulaştırın yeter”.

Pazarlama müdiresi şaşkın. Ellerini iki
yana açıp “Benden bu kadar” diyor ve havlu atıyor..Yorumu pazarlamacılara
bırakıyorum. Sizlerle sadece, gazetede yeni işe başlayan bir pazarlama müdiresinin
pazarlama tekniklerini öğreteceğim derken, kendisinin hayatın içinden gelen
pazarlama tekniklerini nasıl öğrendiğini paylaşmak istedim. O kadar.

Hayatın şöyle bir adaleti vardır; yapılması gerekenleri sadece ne yapılması gerektiğini bilenler yapmaz…

Kaynak: Mustafa Zeyrek/Punto

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bana Yazın