Profesyonel çalışma hayatıma eğitimci olarak devam
ettiğim bu süreçte dikkatimi çeken bir durum oldu. Eğitimlerde büyük bir genç nüfus var ve gerçekten de kendilerini iyi geliştirmişler. Ama bir grup gençlik var ki daha başka türlü bakıyor hayata. En belirgin özellikleri çok bencil olmaları, başkalarının varlıkları onları pek fazla ilgilendirmiyor. Sadece kendi başarılarına odaklanmış durumdular. Esas atladıkları konu, tecrübeleri olmadığı konularda da her zaman fikir sahip olmalarıdır. Ve bunları gururla anlatmak istemeleri. Bunda ne var diyebilirsiniz, haklısınızdır da. Fakat kaçırdığımız nokta şu; bu gençlik ‘iletişim’ anlamında kaçırdıklarının farkında değiller. Dünyanın kendi etraflarında döndüklerini zannediyorlar. Çoğu da bir döneme geldiklerinde mutsuzluklarının farkına varıyorlar.
ŞUNU UNUTMAMAK GEREKİYOR Kİ YALNIZ DEĞİLİZ. BİR TOPLULUKTA YAŞIYORUZ. HER ZAMAN DİĞER İNSANLARLA İLETİŞİM VE PAYLAŞIM HALİNDEYİZ. BUNLAR OLDUĞU ZAMAN SOSYAL HAYATTAN BAHSETMEK GEREKİR, HUZURDAN VE MUTLULUKTAN. DAHA ÖNCEKİ YAZIMDA DA BELİRTMİŞTİM; MUTLULUK NE PARA DA NE ŞÖHRETTE. MUTLULUK ŞÜKRETMEKTİR.
Dönelim bencil geçlik durumlarına. Esasında biraz özeleştiri yapmamız gerekli. Özellikle anne ve babalar. Bu çocukları biz yetiştirdik ve mutlu olabilmeleri için de elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık. Sonra da bu gençliğin yaratıcılarından olduk. Biliyorum, çünkü ben de kızım için aynısını yapıyorum. Onların herhangi bir emek sarf etmesine izin vermiyoruz, çoğu zaman istemelerine bile fırsat vermeden ihtiyaçlarını hızla gideriyoruz. Sonra bu gençler çalışma hayatına atıldıklarında, çakıllı yolda yürümeden çakıllı yolda yürümenin tarifini yapıyorlar. O zaman özellikle Y kuşağı diye adlandırılan gençliğin (ki bunlar hızla yönetici olmaya çalışırlar, olurlarda) diğer çalışanlarla sorunları ortaya çıkıyor. Çoğu zamanda bu sorunlar çözülemiyor. Karşılıklı empatinin yapılamadığı bu durumda, o iş yerinde huzursuz bir çalışma ortamı yaratıyor. Bu huzursuzluk mutsuzluğu doğuruyor, daha da kötüsü işyerinde verimsizleşiyor. Firmaların çoğu inovasyon üzerinde durmaya başladı. İşte firmaların önce çözmeye çalışacağı konu bu arada çalışan (ya da yönetici) kadronun bencil olduklarını çoğu zaman anlamamalarıdır. İyi çalışan İK ise bu durumu hemen anlayabiliyor ve hızla bu durumu düzeltiyor. Zaten bu şirketleri hemen anlarsınız. Çalışanlar daha az maaş alsalar bile her zaman güler yüzlüdürler.
EMİNİM ETRAFINIZDA BU GİBİ DURUMLAR SIKÇA YAŞANIYORDUR.
Biraz daha derinlemesine düşünmek isteyenler varsa, değerli psikiyatri hocalarından Prof.Dr.Bengi Semerci’nin aşağıdaki yazısını okumasını öneririm. Bu duruma gelinmemesi için çocuklara nasıl yaklaşmamız gerektiği konusunda biraz fikir verecektir. Eminim bu yazıyı okuyan birçok anne-baba kendine pay çıkaracaktır.
32 aşındaki oğlu için gelen anne şikayet ediyor:
“Doğru dürüst okumadı ama okul bitti. Şimdi de iş beğenmiyor.
Bulduğumuz işlere ‘yorucu, bana yakışmaz, bu paraya çalışılır mı’ gibi
gerekçelerle gitmiyor.
Bütün gün evde. ‘Onu getir, bunu al’ şeklinde emirler veriyor.
Yapmak istemediğimizde ‘Beni doğurdunuz, yapmak zorundasınız, çocuğunuz değil
miyim?’ diyor. Direnirsek üstümüze yürümeye başlıyor. Artık korkuyoruz. Ne yapabiliriz?”
Bir başka anne benzer şeyleri henüz 16 yaşındaki oğlu için anlatıyor.
Her sabah özel şoförün okula götürdüğü, haftalık harcaması asgari ücretten
fazla olan, kredi kartı ile istediğini alabilen ve bunların az olduğunu, okulu nasılsa bitireceğini, babasının işinin onu beklediğini ve bu nedenle gençliğini çalışarak geçirmesinin anlamsız olduğunu söyleyen, sabahlara kadar barlarda gezen, kızdığı zaman kendisine küfür eden, el kaldıran bir çocuk.
Bir baba, 14 yaşındaki çocuğunun kendisini yaraladığını ağlayarak anlatıyor ve benzer bir öyküyü aktarıyor.
Hepsinin son cümlesi benzer:
“DOĞDUĞUNDAN BERİ BİR DEDİĞİNİ İKİ ETMEDİK, KORUDUK, SEVDİK. HİÇBİR ŞEYİNİ EKSİK BIRAKMADIK. NİÇİN BÖYLE OLDU?”
Öğrencinin Jaguar marka arabası olur mu?’ tartışmaları bu konuyu ele almamı zorunlu hale getirdi.
Yazmadan önce tartışmaları bir kez daha gözden geçirdim.
Tartışılan konu: O öğrencinin Cumhurbaşkanı’na gitmesiymiş. Oysa tartışılması gereken konu:
Çocukların kaç yaşında, nelere sahip olmalarının daha doğru olduğu olmalıydı. Çünkü özel üniversitelerin park yerlerine girdiğiniz zaman göreceğiniz araba markalarıı, tartışılan Jaguar’dan ucuz olmayacaktır.
Aslında üniversitelere gitmeye ve arabalara bakmaya bile gerek yok.
Sokaklardaki, kafelerdeki gençlere, hatta genç bile sayılamayacak küçük çocuklara bakın.
Sadece kıyafetlerine değil, ellerindeki cep telefonlarına, taşıdıkları çantalara ve en önemlisi konuşmalarına bir bakın. Ailesi varlıklı olan çocuk ve gencin bunlara hakkı var mı? Herhalde vardır.
Zaten tartışılması gereken de bu değil.
Tartışılması gereken; çocuklara ve gençlere zamanı gelmeden alınanların ve izin verilen davranışların, onların gelişimine ve topluma nasıl zarar vereceği olmalıdır.
Çevreye ve kendine zarar verici davranışların olması, herkesin kendisine borçlu olduğunu düşünen ve bu nedenle isteklerinin hemen ve eksiksiz yerine getirilmesini isteyen, yapılmadığı zaman saldırganlaşan, emek sarf etmeyen, sorumluluklarını yerine getirmeyen kişileri 18 yaşın altındalarsa ‘davranım bozukluğu’yla, üstünde ise ‘antisosyal kişilik bozukluğu’yla tanımlıyoruz.
Yaygın olarak bilinen adı ile bu kişilere ‘psikopat‘ diyoruz.
Son yıllarda bu sorunla ilgili başvurular giderek artıyor.
Bu artışın en büyük nedeni; çocuk yetiştirme biçimimizdir.
SORUMSUZ VE DOYUMSUZ ÇOCUK
Doğduğundan beri bir dediği iki edilmeyen, her istediğine kavuşan,
isteğinin yaşı ile uyumlu olup olmadığına bakılmayan, emek sarf etmeden, değerini bilmeden alınanları, yapılanları hak görerek yetişen bir çocuğun; sorumluluk sahibi, doyumlu, çalışarak kazanmanın erdemine inanan, bir şeyleri elde etmek için emek sarf etmesi gerektiğini bilerek çalışan bir birey olmasını beklemek mümkün mü?
Avrupalı ve Amerikalı aileleri ‘çocuklarına bakmıyorlar, yazları çalışmalarını
istiyorlar’diye kötüleyenlerin düşüncelerini gözden geçirmelerinde yarar var.
“Çocuklarımızı sevmekle onları doğru yetiştirmek arasındaki fark”ı anlamamıza yardımcı olur, diye
daha önce de yayımladığım, ‘Geleceğin Psikopatlarını Yetiştirme Yolları’nı tekrar yayımlıyorum:
Geleceğin Psikopatlarını Yetiştirme Yolları
– Daha küçükken çocuğa istediği her şeyi vermeye başlayın!
Bu şekilde o, herkesin onun geçimini sağlamak zorunda olduğuna inanacaktır.
– Kötü sözler söylediği zaman gülün!
Böylece o kendisinin akıllı olduğuna inanacaktır.
– Ona düşünmeyi ve beynini kullanmayı hiç öğretmeyin!
21 yaşına gelince de kendi kararlarını,kendisi versin diye bekleyin!
– Yerde bıraktığı her şeyi kaldırın; kitaplarını, ayakkabılarını,
kıyafetlerini…
Onun için her şeyi siz yapın ki o, bütün sorumluluklarını başkalarına yüklemeye alışsın!
– Onun gözünün önünde sık sık kavga edin ki aile bir gün parçalanırsa çok fazla üzülmesin
– Ona istediği kadar harçlık verin ki hiçbir zaman kendi parasını kazanmanın
ne olduğunu öğrenmesin.
– Yiyecek, giyecek ve konforla ilgili bütün arzularını yerine getirin ki, istediklerine ulaşmak için çalışmak
gerektiğini öğrenmesin.
– Komşulara, öğretmenlere, polislere karşı daima onun tarafını tutun ki, onların hepsine karşı peşin hükümleri
oluşsun.
– Bütün bunları ve benzerlerini yaparak yetiştirdiğiniz çocuğunuz bir gün suç islerse, kendisinden özür dileyin!
Ama onu felaket dolu bir hayata hazırladığınız için kendinize teşekkür etmeyi ihmal etmeyin!!
(Bu belge, ABD Houston Polis Müdürlüğü tarafından hazırlandı ve kentteki tüm
evlere ve okullara dağıtıldı.)
Prof. Dr. Bengi Semerci
Not: Y Kuşağı, 1980 – 2000 yılları arasında doğduğu kabul edilen kuşağa verilen isimdir
Ali Özel